Buenos Aires: Arjantin’in ve tangonun başkenti.
Buenos Aires’in geçmişi 16. yüzyıla dayanıyor. 1580 yılında İspanyollar tarafından keşfedilen şehir, tuzlanmış et ve yün ihracatı ile tanındı. Başkent Buenos Aires’in gelişimi, Arjantin’le paralel oldu. 18. yüzyıldan 20. yüzyılın başına hatırı sayılır şekilde gelişen Arjantin, gelecek vadeden ülkeler arasında Amerika’dan sonra ikinci sıraya yerleşmeyi başardı. Buenos Aires’in 1869’da 180,000 olan nüfusu, Avrupa’dan gelen göçmenlerle birlikte 1914’te 1,500,000’e ulaşacaktı.
“Buenos Aires, iklimi güzel bir Paris olmuş”
1.Dünya Savaşı’nın yorgunluğundan ve umutsuzluğundan bunalmış olan Avrupa, mutluluğu başka bir kıtada; Güney Amerika’da aramaya karar verdi. Buenos Aires’e Avrupa’dan gelen göçmenlerin yarısı İtalya’dan, üçte biri ise İspanya’dandı. 36 yıl aradan sonra, I.Dünya Savaşı sırasında Buenos Aires’e dönen İskoç bir yazarın “Buenos Aires iklimi güzel bir Paris olmuş” dediği söylenir.
20. yüzyıl başları, Arjantin
50 yıldan az bir zaman içerisinde bu kadar kalabalıklaşan her şehirde olduğu gibi, Buenos Aires de genişlemeye başlar. Şehrin kuzeyindeki Bario Norte merkeze yakınlığı ile üst sınıfların tercih ettiği yerleşim alanı olurken, Rio de Plata’nın karşı kıyısında bulunan Avellaneda da çalışan kesimin yerleşim alanı olur. “Arrabal” adı verilen banliyöler, her tarafından yoksulluk akan çamurlu sokakları, evleri, baraka ve atölyeleri ile şehrin merkeziyle
büyük bir zıtlık oluştururlardı. Tangonun doğuşu, biraz da bu zıtlığın verdiği hayalkırıklığıyla olacaktı.
Ama önce… “Tango” ne anlama geliyor?
Tangonun kelime kökeni üzerine iki farklı görüş mevcut. İlk olarak, Afrika kökenli olduğu söylenir. Bazı Afrika dillerinde, “kapalı mekan, ayrılmış yer” anlamına gelir. Angola ve Mali’de ‘Tango’ adında yerler de bulunur.
İkinci olarak, kelimenin Portekizce’den geldiği söylenir. Bu durumda Latince’de “dokunmak” anlamına gelen “tangere” kelimesinden türetildiği üzerinde durulur. Gine körfezinde önemli bir köle ticaret merkezi olan ve Portekizce konuşulan Sao Tome’den, Afrikalı kölelerle beraber Buenos Aires’e ulaşmış olma ihtimali vardır. İster Afrika, ister Portekiz kökenli olsun tango kelimesinin, köle gemilerindeki Afrikalı köleler ile Batı yarımküreye gelmiş olması çok büyük bir ihtimaldir.
Dünyamıza hoş geldin tango.
Savaşın yıprattığı Avrupa’dan, binbir umutla Arjantin’e gelen göçmenler, kendilerini “Arrabal”larda buldular. Sonuç, (özellikle İspanyolca bilmeyenlerin) alışkın olmadıkları bu kıtada yaşadıkları uyum sorunları, yoksulluk ve kaçınılmaz olarak büyük bir hayalkırıklığı oldu. Tüm bu sosyal ve ekonomik sorunlar sonucunda, göçmenler mutluluğu barlarda ve kadınlarda aramaya başladı. Büyük umutlarla yapılan göçün sonucunda ortaya çıkan başkaldırı, isyan ve hüzün, müzik ve dans olarak vücut buldu. Böylece tango dansı doğdu.
Tangonun aşk ve tutkunun dansı olarak anılmasının bir sebebi de, farklı kültürlerde yaşayan, toplumda yerini bulamamış ve hayalkırıklığı yaşayan insanları bir araya getirmiş olması. 1865 ile 1880 yılları arasında ortaya çıkan tango dansı, önce Buenos Aires’de doğdu; ardından tüm ülkeye yayıldı. Alt tabakalardan üst sınıflara çıkması, bir hayli zaman alacaktı.
Tangonun gelişimi: Alt tabakaların gittiği barlardan, yüksek sosyetenin salonlarına
Avrupa’dan gelen bu göçmenler, şehirlerdeki erkek nüfusunun arttırmasına neden oldu. Erkek nüfusunun çokluğu ve başkent Buenos Aires’te bulunan kadın nüfusunun azlığı nedeniyle fahişelik bir endüstri halini aldı. Genelevlerdeki işçi sınıfını eğlendirmek ve bekleme kuyruklarında çıkabilecek sıkıntıları engellemek için, tango müzik grupları da genelevlerde çalışmaya başladı. Pavyonlarda da popülerleşen tango, kısa bir süre içerisinde tiyatro ve laternalara da taşındı. Banliyöden çıkıp daha büyük kitlelerle tanışsa da, sadece işçi sınıfına sesleniyordu.
Temelini göçmenlerin yaşadığı hüzün ve hayalkırıklığından alan, ilk tohumları pavyonlarda atılan tango, tüm bu sosyal sınıf gerekçelerinden dolayı zengin ve üst tabaka kesim tarafından başlarda hor görüldü. Alt kültürlere uygun görülen bu dansın yükselişe geçmesi, 20. yüzyılın Buenos Aires’ten Avrupa’ya yolculuk yapan dansçılar ve orkestralar sayesinde oldu.
Kısa süre içerisinde, Avrupa’da önüne geçilemez bir tango çılgınlığı başladı. Bu furya Paris’te başlamış olmasına karşın kısa sürede Londra’ya, ardından Berlin’e ve diğer Avrupa başkentlerine sıçradı. 1913 yıllarında New York ve Finlandiya’nın da tangonun büyüsüne
kapılmasıyla, Arjantin’deki yüksek tabaka da tangoyla ilgilenmeye başladı. Arjantinli sanatçı Carlos Gardel’in 1917’de üzerine smokinle, tangonun erotizm imajından sıyrılıp tango söylemeye başlaması, Arjantin sosyetesinin de bu dansa sempatiyle bakmasını sağladı.
Yine de tangonun hak ettiği saygıyı görmesi için 20. yüzyılın ortalarına dek beklemek gerekecekti. Tangonun en önemli gelişim gösterdiği zamanlar ise, 1950’lerde başkanlık yapan Juan Peron dönemine rastlar. Tango dansını Arjantin’in milli değeri olarak gören Peron sayesinde, tango anavatanında en parlak dönemini geçirdi.
Türkiye’de tango
Türkiye’nin tango ile tanışması da Cumhuriyetin ilanının ardından çok sesli müziğin gelişmesi ile oldu. Ülkemizde tango müziğinin en önemli temsilcileri olarak Necip Celal, Necdet Koyutürk ve Fehmi Ege’yi sayabiliriz.