
Bİldiğiniz üzere, şimdiki oyuncaklar pille çalışıyor, ışıklar saçıyor, konuşuyor, hatta internete bile bağlanıyor… Ama eskiden işler çok daha farklıydı. Oyuncaklar sessizdi ama içtendi, sadeydi ve anlamlıydı. Her biri elimizden düşürmediğimiz bir dost, kurduğumuz hayallerin bir parçasıydı. Sadece oynamak için değil, sevmek, sarılmak, saklamak için vardı. Hatta çoğu, yıllar geçse de hatırladığımız o güzel çocukluk günlerinin ta kendisiydi.
Kurmalı Teneke Oyuncaklar
Kurmalı bir arabanın sesiyle heyecanlandığınız o anı hatırlıyor musunuz? Ya da kollarını kanat gibi açıp yürüyen teneke bir robotu? Kurma kolunu çevirip yere bıraktığınızda çıkan o cızırtılı ses, sanki “hadi oyuna başlıyoruz” derdi. Rengârenk boyalı, metal gövdeli bu oyuncaklar, hem gözümüzün pasını silerdi hem de çocuk kalbimizi gıdıklardı. Bugün hâlâ bir yerde görünce yüzümüzü gülümsetmeleri boşuna değil.

Bez Bebekler
Bir çocuğun en yakın arkadaşıydı bez bebekler. Yastık kumaşından vücut, düğmeden göz, iplikten saç… Hepsi elde, hepsi sevgiyle yapılırdı. Her biri farklıydı, bir tanesi bile öbürüne benzemezdi. O yüzden kıymetliydi. Adını biz koyardık, üzerini örtmeden uyuyamazdık. Oyuncaktan çok sırdaştı aslında. Bazen kendi kendimize konuştururduk, çünkü içten içe bizimle konuşmasını isterdik.

Tahta Oyuncaklar
Kimisinin babası yapardı tahtadan bir kamyon, kimisi pazardan küçük bir tahta at alırdı. Rüzgârda gıcırdayan tekerlek sesi, yere sürtünerek giden tahta gövde… Doğaldı, sadeydi ama hayal gücümüzle birleştiğinde büyülüydü. Bir sopayı at yapıp koşturduğumuz günleri düşünün mesela… Ne kadar az şeyle ne kadar çok mutlu oluyormuşuz aslında.

Misketler, Cicozlar ve Gazoz Kapakları
Renk renk misketlerimizi yere dizdiğimiz o öğle sonraları… Cicoz kaybettik mi üzülürdük ama kazanmak başka bir mutluluktu. Gazoz kapaklarıyla yarışlar yapar, taşlarla yollar çizerdik. Oyun dediğimiz şey, eldeki malzemeye değil, içimizdeki heyecana bakardı. Ne kadar az eşya, o kadar çok oyun.

Elyaf Dolgulu Oyuncaklar
Pelüş oyuncakların daha basit ama bir o kadar sıcak hâliydi bunlar. Elyafla doldurulmuş bir tavşan ya da ayıcık… Kulağı biraz eğri, dikişi biraz kaymış olsa da her gece yanımızda yatan, düşlerimize eşlik eden bir dosttu. El yapımı olduğu için belki de daha çok sahiptik ona. Bir eşyadan çok daha fazlasıydı çünkü.

Eski oyuncaklara bakınca şunu fark ediyor insan: Onlar sadece bir zamanın eğlence anlayışını değil, sevgiye, emeğe ve sadeliğe duyulan saygıyı da anlatıyor. Şimdiki oyuncaklar belki daha “akıllı”, daha parlak ama o eski teneke arabaların, bez bebeklerin, misketlerin içimizi ısıtan başka bir tarafı vardı.
En güzeli de kaç yaşına gelirsek gelelim, gerçek dünyadan kaçmak istediğimizde elimize aldığımız şeylerden birinin de çocukluktan kalma oyuncaklarımız olması...
