Amerikalı profesör Tarl Cabot, büyülü bir yüzükle Gor gezegenine ışınlanır ve burada ezilen bir ülkenin kötü kralını ve barbar yandaşlarını devirmesine yardım etmesi gerekir.

Joan Tewkesbury’nin senaryosu, geri planda, asıl konuyla bağlantı kurmak derdinde olmadan politik bir hikâye atıveriyor ortaya, böylece Vietnam Savaşı’nda atılan yanlış adımların ve yozlaşmış Nixon hükümetinin gölgesindeki Amerika’nın kendisini yeniden keşfettiği süreçteki tekinsiz atmosferi solumamızı sağlıyor. Film, politik mevzunun gelişimi içinde, “Country Müziği ve Western” manzarasına en iyi bakışı sunuyor ve 1970’lerin, Amerika metaforunu bitirip tüketen son filmi olduğunu kanıtlıyor. Yayılıp giden, dağınık, benzersiz bir tarzda çekilen, öyküselliği olmayan film, müzisyenler, menejerler, politikacılar, reklamcılar ve müzikseverlerden oluşan 24 karakterin, Nashville’deki koşuşturmacalı beş gün boyunca yapıp ettiklerini enfes bir tarzda gözlüyor.

Nashville

Bir Dünyalı Gor gezegenine geri döner ve tiranlığa karşı savaşır.

Outlaw of Gor

Bir adam, orada ölen tüm insanlarla ilgili rüyalar gördükten sonra Alcatraz hapishanesini ziyaret eder. Oraya vardığında, kardeşi şeytani bir yamyam iblis tarafından ele geçirilmiştir. Orada öldürülen bir kadın heavy metal şarkıcısının hayaleti, adamın canavarla savaşmasına yardım etmeye çalışır.

Slaughterhouse Rock

Brooklyn'de kendini beğenmiş bir Yahudi şarküteri sahibi, Manhattan'ın merkezinde kendi restoranını satın alarak otoriter babasının ve kibirli manken kız arkadaşının boyunduruğundan kurtulmayı hayal eder.

Over the Brooklyn Bridge

Bir adam birden fazla kadına tecavüz ettikten sonra hüküm giymekten kurtulunca, kurbanları adaleti kendi ellerine alır.