Trans-Sibirya/Moğolistan Demiryolu'ndaki bir grup kozmopolit kadın yolcu, savaşçı bir prenses olan Ulan Iga tarafından esir alınır.

Johanna d‘Arc of Mongolia

Doğu Almanya'nın sona ermesinden kısa bir süre önce küçük bir kasaba: 15 yaşındaki Ulla, annesiyle birlikte elektriğin bile düzgün çalışmadığı harap eski bir binada yaşamaktadır. Kıtlık ekonomisi ve ulusal iflas her yerde görülmektedir. Sadece yüksek partili yoldaşlar lüks içinde yaşamaktadır. Ulla bir yaz banyosundan sonra Winfried'le tanıştığında, ikisi birbirlerine aşık olurlar. Winfried nüfuzlu bir genel müdürün oğludur ve Batı Almanya'dan diğerlerinin sadece hayalini kurduğu şeylere sahiptir: bir bilgisayar, bir oyun konsolu, bir walkman. Lise öğrencisi, biyoloji sınıfıyla çıktığı bir gezide, doğa koruma alanının ortasına bir yazlık inşa edildiğini ve dereye baraj yapıldığını keşfeder. Winfried'in babasının suçlu olduğu ortaya çıkar, ancak belediye başkanı onun tarafındadır. Ulla, siyasi yolsuzlukla bağlantılı bu çevresel yıkıma isyan eder ve bir protesto düzenler. Eylemciliği sadece kendi geleceğini değil, aynı zamanda ilk büyük aşkını da tehlikeye atar.