“14. yüzyılda köylüler feodal beylerin tebaasıydı. Üstelik hiçbir yasal hakları yoktu. Haysiyetleri sürekli ayaklar altına alındığından özgürlüğü bulabilmek için kimi şehirlere kaçmaları gerekiyordu. Bu şehirler büyüyor ve soylularla karşı karşıya geliyordu. Barselona’da orta sınıfın yeni yeni doğmakta olan kurumları bir taraftan kralların ve soyluların suistimallerini durdurmaya çalışıyor, öbür taraftan da asırlardır ayakta kalacak yapılar inşa ediyordu. La Ribera bölgesinde bulunan Santa Maria del Mar kilisesini krallar ve psikoposlar değil, halk inşa etti. O rüyayı gerçeğe dönüştürmek isteyen bir adamın öyküsüdür bu.”

Cathedral of the Sea

Isabel'in ölümünden sonra, Fernando el Católico ve Felipe el Hermoso iktidarla karşı karşıya. Tahtın haklı varisi olan Juana, bu durumun kurbanıdır ve herkes onun deliliğini ve yönetemediğini göstermekle ilgilenir.

The Broken Crown

Antonio Gala'nın popüler romanından uyarlanan bu erotik İspanyol dramasının temelini genç bir kadının tutkusu oluşturuyor. Desideria'nın evlenmesinden bir gece önce, kız arkadaşları ona seks konusunda bazı değerli tavsiyelerde bulunur. Evlilik gerçekleşir ve genel olarak mutlu olsa da, kocası Ramiro cinsel işlev bozukluğundan muzdariptir ve Desideria hayal kırıklığına uğrar. İkili, iki arkadaşıyla birlikte İstanbul'a tatile gider. Desideria bu antik ve hareketli şehrin şehvetli havasına delicesine aşık olur. Yakışıklı bir Türk rehber olan Yaman ile tutkulu bir ilişkiye başlar. Eve döndüğünde hamile olduğunu öğrenir. Ramiro çocuğa bakmayı kabul eder, ancak ne yazık ki çocuk bebekken ölür ve yas tutan Desideria sevgilisini bulmak için İstanbul'a kaçar. Onu bulur ve ateşli ilişkilerine yeniden başlarlar. Daha sonra Yaman hakkında bazı üzücü şeyler öğrenir, ancak bu onun cinsel kölesi ve zengin halı satıcıları için telekız olmasını engellemez.