Uzun bir sürgünden sonra Saint Petersburg'a dönen emekli bir subay olan atılgan Yakovlev, diğer insanların düellolarını kazanarak rahat bir yaşam sürüyor. Esrarengiz, odaklanmış ve son derece yetenekli bir profesyonel, kibar toplumda dolaşırken arkasında cesetlerden oluşan bir iz bırakıyor ve sıklıkla şafak vakti düellolarda vekil olarak tabanca kullanması için çağrılıyor. Ancak Yakovlev, saf genç Prens Tuchov ve onun güzel kız kardeşi Prenses Martha ile tanıştığında, normalde soğuk kalpli paralı asker, şimdiye kadar fark edilmeyen duygular karşısında şaşırır. Ortaya çıkanlar, geçmişi ve şimdiki hali hakkında bir dizi gerçeği ortaya çıkarır.

Düellocu

Stalingrad tüm ödüllere layık olanlar için cehennemde olmuştur cennet de. Ama bu insanların aldığı tek ödül sevgidir. Nasıl kazandıkları, nasıl mağlup edilmedikleri, kim oldukları ve sokağın diğer tarafında kimin olduğu, beraberlerinde hangi sırları götürdükleri bu filmde anlatılıyor. Konu “büyük bir savaşın arka planında gelişen bir dramatik bir aşk hikayesininden” uyarlanmış. Olay 1942 yılında Alman birliklerinin Volga Nehri kıyısını işgal ettiği dönemde geçiyor. Volga’yı geçerken ve Alman ordusuna karşı saldırı başlatırken başarısızlığa uğrayan Sovyet birlikleri geri çekilmek zorunda kalır. Ancak birkaç asker düşmanın bulunduğu kıyıya ulaşmayı başarır. Azınlıktadırlar ve bu nedenle bir evde saklanırlar. Orada bir kızla tanışırlar. Almanlar bu kızın evini de işgal etmişlerdir. Bu nedenle cephe hattından ayrılma fırsatı olmamıştır. İnsanlık tarihindeki en kanlı savaşın arka planında bir aşk hikayesi doğar ve o andan itibaren askerler ne olursa olsun bu kızı korumaya söz verirler.