Küçük bir İsveç köyü olan Högboträsk o kadar huzurludur ki suç diye bir şey yoktur. Polisler mesailerini kahve içerek, sosisli sandviç yiyerek ve kaçan inekleri kovalayarak geçirmektedir. Tüm bunlar köyün kendi polisi için iyi ve güzeldir, ancak polis yönetim kurulu suç işlenmediği gerekçesiyle yerel polis gücüne son vermek istemektedir.

Kopps

Sebastian Silverberg için hayat görünüşünden, partilerden ve devasa egosundan ibarettir. Her şey yolunda giderken bir kaza onu kör bırakır ve hayatını yeniden değerlendirmeye ve görünüşün ötesinde bir anlam aramaya zorlar.

1930'lar. Sidner'in annesi Solveig, birkaç ineğin karıştığı talihsiz bir bisiklet kazasında ölür. Sidner, kız kardeşi ve babası Aron bir otelde çalışmak üzere Sunne'ye taşınırlar. Aron, karısının tatlı anılarını geride bırakmak için çok uğraşır, ancak her zaman onun hayaletiyle karşılaştığı gerçeği bunu kolaylaştırmaz. Aron kendine bir mektup arkadaşı edinir, Yeni Zelanda'da yaşayan Tessa adında genç bir kız. Dünyanın öbür ucunda yeni bir hayata başlamanın hayallerini kurmaya başlar. Acaba hayalleri gerçekleşecek ve karısının ölümünden duyduğu pişmanlığı gidermesine yardımcı olabilecek midir?