Macaristan'daki İkinci Dünya Savaşı sonrası komünist rejime yönelik açık eleştirileri nedeniyle on yılı aşkın bir süre yasaklanan Péter Bacsó'nun 'Tanık' filmi, o zamandan beri kendi ülkesinde benzersiz bir kült statüsüne ulaştı. Komünizm hakkındaki en iyi hiciv olarak bilinen 'Tanık', Macaristan dışında gösterime girdiğinde de hem eleştirmenler hem de genel izleyici kitlesi tarafından beğeniyle karşılanan bir kült klasik haline geldi. Beceriksiz komünist rejimin samimi ve gerçekçi tasviri, 1981'de Cannes Film Festivali'nde gösterildiğinde hem yönetmene hem de filmin kendisine büyük beğeni kazandırdı. 'Tanık', acımasız ve zalim Stalin rejimini yakından örnek alan Rákosi Dönemi'nin zirvesinde geçiyor. Film, domuzu Dezsõ'yu yasadışı olarak kestiği için yakalanan sıradan bir bent bekçisi olan József Pelikán'ın hayatını anlatıyor. Pelikán, işlediği "iğrenç" suçtan dolayı ağır hapis cezasına çarptırılmak yerine, genellikle komünist seçkinler için ayrılmış olan önemli bir pozisyona yükseltilir. Tabii ki Pelikán'ın yeni şansından ve yeni işinden haberi yoktur. Yeni velinimeti gizemli Yoldaş Virág bile Pelikán'ın ayrıcalıklı muamelesinin ardındaki gerçek nedeni açıklamakta isteksizdir. Böylece Pelikán'ın "sofistike" komünist toplumun derinliklerindeki komik macerası başlar. Birbiri ardına başarısızlıklar yaşayan beceriksiz Pelikán, komünist kademelerde yükseldikçe yükselir ve bu arada terfileri hakkında hiçbir şey bilmez. Ta ki bir gün, göstermelik bir duruşmada uzun süredir birlikte olduğu arkadaşına karşı yalan yere tanıklık ederek "iyiliğinin" karşılığını vermesi istenene kadar.

The Witness

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun ihtişamının azaldığı dönemde geçen film, hırslı genç bir subay olan Alfred Redl'in yükselişini ve düşüşünü anlatıyor.

Albay Redl

Bir adamın hikâyesi Hitler'in yükselişiyle paralellik gösterir. Birinci Dünya Savaşı'nda yaralanan Avusturyalı Klaus Schneider, Dr. Emil Bettleheim'ın gözetiminde iyileşir. Bettleheim, Schneider'in intihara meyilli hastalara yardımcı olabilecek empati ve durugörü güçlerine sahip olduğunu keşfeder. Savaştan sonra, bir arkadaşı menajeri, bir diğeri de sevgilisi olan Schneider, adını Eric Jan Hanussen olarak değiştirir ve Berlin'e giderek salonlarda ve tiyatrolarda hipnotizmacı ve durugörü uzmanı olarak sahne alır. Her zaman doğruyu söyler, bu da onu güçlü Nazilerin dikkatini çeker. Onların yükselişini (onlar için iyi bir propaganda) ve şiddetini (o kadar da iyi değil) öngörür. Acı çekiyor ve risk altında. Hanussen'in geleceği ne olacak?