Tek bir şehir. Üç gün, üç sosyal sınıf, üç aşk şarkısı, birbirine dokunmadan bir arada yaşayan, serapların ve umutların birleştirdiği insanlar. Hayatta kalma mücadeleleri bireysel ve gizlidir; kazanan ya da kaybeden yoktur. Görünürdeki düzen korunur ve bir hafta sonu başlar.

Bir Hafta Sonu Aşkı

Eugenia yatalak ve kanserden ölmek üzere olan eski bir pop şarkıcısıdır. Ona, dünyayı gezmeyi hayal eden ve annesi gibi göz alıcı bir pop yıldızı olmayı dileyen kızı Helena bakmaktadır. Helena'nın küçük kardeşi Sebastian'ın hayalleri ise basittir ve o sadece sahile taşınmak istemektedir. Helena zeki ve güzeldir ama kadın ya da erkek hiç arkadaşı yoktur ve kendini tamamen annesinin bakımına adamıştır ve Sebastian ile ensest bir ilişki başlatmanın eşiğindedir. Sebastian ise okulun kabadayısı ve küçük bir barı olan bekâr bir babanın oğlu olan Juan adında bir çocuğa aşıktır. Juan, kendi şoförü ve korumaları olacak kadar zengin bir aileden gelen Ismael adındaki okul tiki çocuğun düşmanıdır. Ismael'in ping-pong takıntılı kız arkadaşı Aurora, Helena ve Sebastian'ın evinde bir oda kiralar ve Ismael burada Sebastian'a da ilgi duyduğunu keşfeder.

Burn the Bridges

Meksika'nın Ciudad Juarez kentinde 1996 yılında başlayan ve sonu gelmeyen genç kadın cinayetlerinin şaşırtıcı kurgusal öyküsü. Kurbanların çoğu, Amerikalılara ait fabrikalarda çalışma olasılığı nedeniyle kente gelen düşük ücretli işçilerdir. Filmde Meksikalı polis memuru Blanca Bravo, cinayetleri araştırmak üzere Cuidad Juarez'e gönderilir ve bu kadınların hayatlarına dair gerçeklerin yanı sıra, girişimci Mickey Santos'un temsil ettiği ve artık umursamayan polis gücü ve yerel iktidar yapısı hakkındaki gerçekleri öğrenir.